öncelikle şunu söyleyeyim: benim erkeklerle bir sorunum yok. onlar kendi hallerinde, ben de kendi dünyamda takılıyorum. bu yazı daha çok kız arkadaşlarımızla aramızda dönen bir muhabbetten esinlenerek, abartı üzerine yazıldı. mesele erkeklerde değil; kendimle, açlığımla, arzularımla olan savaş.
────୨ৎ────
i eat boys for lunch.
hayır, bu bir metafor değil. ya da belki biraz. ama kesinlikle bir şaka değil.
ben erkekleri yeme kararı aldım. çünkü beni tok tutan başka bir şey kalmadı. aşk tok tutmuyor. şefkat tok tutmuyor. vaatler tok tutmuyor. geriye sadece açlık kalıyor. doyurulmadığım her şeyin intikamını, midemle alıyorum artık.
bazılarını çiğ yiyorum. acelem var çünkü. açım. düşünmeye zamanım yok. duygularımın pişmesini bekleyecek kadar sabırlı değilim. bazılarını ise güzelce hazırlıyorum. önce kandırıyorum kendimi; onu sevdim. marinasyon başlıyor: bir hafta mesajlar, üç gün sessizlik, bir gece yalnızlık. sonra ateşe veriyorum. ben kaçmadan önce o kaçarsa, tadı bozuluyor. ama yine de yerim, aç kalmak daha kötü.
bazıları çiğ kalıyor hâlâ. mideme inerken kıvranıyorlar çünkü pişirilmeyi hak etmemişler. zaman harcamaya değmeyecek kadar tatsızlar. bir “ne haber?”le gelip, bir “yoğunum”la gidenler mesela. onlara sadece tek ısırık yeter. damağımda kalmadan yutuyorum, çiğnemeye bile gerek yok böylelilerini. bazıları da çürük. kokusundan tanıyorum. ama yine de yiyorum; kötü yemek, aç kalmaktan daha az can yakıyor.
şimdi biri çıkıp “ama hepsi aynı değil” dediğinde gülüyorum sadece. biliyorum. ben de aynı değilim. ben de o masada bir zamanlar ekmek uzatan, “kırma onu” diyen, “belki de kötü bir gün geçirmiştir” deyip bahane üreten kişiydim. artık değilim; günleri kötü olanlar hep benim haftalarımı mahvetti. ve ne tuhaf, sonra onlar yola devam etti. ben mi? hâlâ midemde onları taşıyorum ve yeni gelenlerin oturabilmesi için onları hazmetmeye çalışıyorum.
bunu intikam sananlar oluyor. değil. bu, bir tür temizlik. detoks. yılların biriktirdiği içi geçmiş duyguların, küflenmiş umutların dışarı atılması. kadın olmakla birlikte gelen zehirli alışkanlıkları kusturmak. “önce o seni sevsin” kuralını ilk kez yırtmak. çöpe atmak. sonra o çöpün içinden çıkan adamları yemek. evet, bu belki biraz dramatik. ama en azından ironik bir adalet içeriyor.
bazen beni çok sert buluyorlar. oysaki ben de bir zamanlar naziktim. öyle naiftim ki kendi kaburgalarımı kırarak başka birinin kalbini korumaya çalıştım. şimdi sesi değişti bu ağzın. artık ben konuşurken dişlerimi görüyorsun. çünkü artık ben yiyorum: doymayanı, susmayanı, vazgeçmeyeni. kendini tanrı sananı. beni yarım bırakıp “zamanla geçer” diyenleri. hepsini. kaşık kaşık.
ama kabul ediyorum, bazılarını unutamıyorum. tatları damağımda kaldı. keşke yemeseydim diyorum ara sıra. bu düşünce midemi bulandırsa da; bazılarını sevdim. gerçekten sevdim. sevmek açlıktan da beter. çünkü hiçbir zaman yetmiyor. ne kadar verirsen ver, hep az geliyor. onlar doyuyor, sen yine acıkıyorsun. işte en çok o zaman yeme isteği geliyor. aç kalmak bir seçim değil hayatta kalma içgüdüsü oluyor.
erkeklerin çoğunun içi boş. bunu geç fark ettim. bir kısmı zaten pişmemiş geliyor. kendi travmalarını benim kalbime sürmeye çalışıyorlar. beni bir tür bakım ünitesine, bir tür terapi odasına çeviriyorlar. inşa ettikleri bu odayı yıktım. artık yemekhanedeyim. önümde onların sorunları var. servis tabaklarında annelerinin onlara vermediği ilgiyi, benim kucağımda ararken unuttukları diğer kızları görüyorum. hepsi karışık geliyor. karıştırmadan yiyorum. çünkü beni yuttuklarında hiç sormadılar “hazır mısın?” diye.
sıra bende.
garip bir doygunluk hissi; ne tam tokum, ne aç. bir tür bağımlılık bu. acıktıkça aşkı, sıkıldıkça ilgiyi, canım yandıkça intikamı istiyorum. ama doymuyorum. çünkü aslında ne istediğimi bilmiyorum. belki sevgi. belki sessizlik. belki birinin beni gerçekten görmesi. belki de sadece uzun bir sarılma. ama yok. ben ne zaman elimi uzatsam, bir çatal geliyor önce. o yüzden artık ben de uzatmıyorum. masaya koyuyorum her şeyi. kim yiyorsa yesin. kim kusuyorsa gitsin.
ben buradayım.
ve hala çok açım.
────୨ৎ────
yazarken bi yandan yemek yapmaya uğraşıyordum. edebiyat yapıcaz diye köfteleri yaktım erkekleri değil de köfteleri pişirmem gerekiyordu kendimi çok kaptırdım😭
afiyet bal seker olsun guzelim cok guzel yazmissin yine 🫠
yıllarca özgür olabilme isteğimi daha çok fiziksel bir şeylerde aradım ama okudukça daha da kesinleşti fikrim. Olay bize dayatılan, bizi çürüten bazı duygulardan, beklentilerden sıyrılmakta saklı… o yüzden bundan sonra menü belli i eat boys for lunch🫦❤️